1. Anasayfa
  2. Alisa Çiçek Akyol

OTİSTİK ÇOCUKLAR


0

OTİSTİK ÇOCUKLAR

1- GİRİŞ:
Otizm, etrafındaki insanlarla ilişki kurmada zorluk çekme, konuşmanın iletişim aracı olarak kullanılamaması, öğrenme ve sosyal becerilerde zorlanma durumudur. Otizmin ortaya çıkma olasılığı 30 aylıktan öncedir.


2- OTİSTİK ÇOCUĞUN ÖZELLİKLERİ:
*Çok iyi bir hafızaya sahiptir,
*Gecikmiş dil gelişimi yaşar,
*Aynılığı, varolan durumu koruma isteği duyar,
*Etrafındaki insanlarla ilişki kurmada zorluk çeker,
*Cansız objeleri ya da resimleri tercih eder,
*Seri şekilde tekrarlanan hareket dizilerine aşırı bir şekilde bağlılık gösterir,
*Kendi kişisel kimliğinin farkında değildir,
*Nesneleri amaçlarına ya da amacına uygun kullanamaz,
*Çevresinde gerçekleşen değişikliklere karşı çıkar,
*Fiziksel temastan hoşlanmaz,
*Gereksinimini daha çok işaret ile belirtir,
*Çoğunlukla etrafındaki tehlikenin farkında olmaz,
*Yaratıcılığı yoktur.
*Sosyal gelişimle ilgili yetersizliği vardır.

3- OTİZMİN NEDENLERİ:
3.1- Psikojenik Teori: İçe kapanma, sosyal olmayan davranışlar, duygusal etkenler, yetiştirilme biçimi.
3.2- Davranışsal Teori: Ödül ve ceza sistemiyle pekiştirilen ve seri tesadüfi olasılıklarla şekillendirilmiş, öğrenilmiş davranış grupları.
3.3- Organik Teori: Son on yıldır otizmin biyolojik bir kaynağının olduğu kesinlik kazanmakla beraber ve beyindeki bazı yapısal anormalliklerin otizme neden olduğu kabul edilmiştir. Öğrenme, dikkat ve algı süreçleri ile ilgili yetersizliği kapsar.

4- OTİZMİN ORTAYA ÇIKMA RİSKİ:
Bu riski arttırmada, doğum öncesi ve sonrası oluşan biyolojik yönden yeterince gelişememe ve özellikle hamileliğin ilk üç ayında, olumsuz etkileri olan bazı durumlar neticesinde etken olabilmektedir.
Tek yumurta ikizlerinde daha belirgin ortaya çıkıyor. İkizlerde ortaya çıkma olasılığı % 50 fazladır. Kromozon anomalisi olan çocuklar % 10-15 oranında otistik olması da genetik çalışmalar içindedir.
Doğuştan ya da sonradan zihinsel kavramaya ait bir eksiklik olduğu ve
bu eksikliğin mantıki sonuçlar çıkarmayı engellediği şeklindedir.
Yaratıcılık, taklit etme, hayal gücüne dayalı oyunlar oynayabilme gibi becerileri kolaylıkla yapabilen normal çocukların aksine, otistik çocukların iç ve dış dünyada gelişen olaylar arasında ilişki kurabilme, tahmin yapabilme yeteneğinden yoksun oldukları görülmektedir. Bu durum otistik çocukların, diğer insanların hareketlerini yönlendiren inançları, istekleri ve eğilimleri olabileceğini anlamalarındaki yetersizlikten kaynaklanmakta ve bu şekildeki bilgi dağarcığı olmaksızın da sosyal ilişkilerini geliştirmeleri oldukça zor olmaktadır.


5- OTİZMİN ÖZELLİKLERİ:
Sosyal, iletişim ve yaratıcı etkinliklerdeki yetersizlikler en önemlileridir. Mesela; elleriyle bir nesneyi kavrama, emekleme, yemek yeme, konuşma, mimikleri anlama ve bunları taklit etme gibi becerilerde zorlanma durumudur.

Normal bir bebek, doğduğu andan itibaren çevresiyle değişik deneyimler yaşayarak araştırmaya ve bunlardan anlam çıkarmaya çalışır.

Bu dönemde oldukça meraklı ve yeni yaşadığı olayları daha öncekilerle birleştirerek anlamlı bir bütün oluşturmaya çalışmaktadır. İnsanların diğer nesnelerden daha ilginç ve önemli olduğunu fark eder.
Özellikle istediklerinde, yetşkinlerle iletişim kurmaya yönelik sesler çıkarabilen ve çok değişik yüz ifadeleri, vücut hareketleri sergileyebilen normal çocuklar için, tüm bu beceriler çok doğal ve sıradan olarak kabul edilir.

Otistik çocuklar ise bu becerilerden yoksun veya çok azına sahip doğar. Sürekli ağlama, huysuzluk ya da sakinlik, bütün gün yatakta tepkisiz, çevreye ilgisizdir. 2.5 yaşında belirtiler iyice artar. İnsanların yüzüne bakmaz, göz kontağı kurmayıp tamamen kendi dünyasında yaşar. Çevreye ilgisiz olup, tepkisiz, dinlemez gibi görünür. Fiziksel temastan kaçınır.

Bazen yüksek ses duyduğunda gözlerini, ışıkta ise kulaklarını kapatır.
Yeni bir nesneyi tanımada koklama ve dokunma duyularını kullanır. Zaman zaman ise ağzına alır. Yaş olarak 2.5 yaş döneminde beslenme ve uyku problemi yoğun biçimde gözlenir. Katı yiyecekleri sevmez. Sürekli püre haline gelen katı yiyecekleri tükettiklerinden çiğneme kaslarını kontrol etmekte güçlük çeker. Otistik bebekler çok iştahlıdır ama çiğneme, emme, yutma güçlüğü çeker. Sınırlı sayıda ve farklı yiyecekleri tercih eder, bazen tüm gece uyanık kalma sorunu yaşar.

İp atlama, dans etme, yüzme gibi büyük kas motor becerilerin kullanılmasını gerektiren bazı hareketleri, taklit etme becerilerinin az veya hiç olmamasına bağlı olarak daha geç öğrenir.
Kağıt kesme, kutu içine küp atma, ipe boncuk dizme gibi küçük kas
motor yeteneklerinin de oldukça zayıf olduğu gözlenir.

Fiziksel olarak birçok beceriyi normal gelişim dönemlerine ait sürelerde kazanmaya hazır olan bazı otistik bebeklerin çevrelerine karşı ilgisizlikleri nedeniyle bu becerileri kazanamadıkları, daha geç yaşlarda oturdukları ve yürüdükleri de görülmektedir.

6- OTİSTİK ÇOCUK NE İSTER, NE İSTEMEZ
Otistik çocuklar ileri geri sallanma, parmak ucunda yürüme, bir ayağı önde diğeri arkada olmak üzere ileri geri sallanma gibi davranışları sıkça yapar. Çoğunlukla belirli hareketleri tekrar eder. Yani hiperaktif veya hipoaktif olabilir. Zamanlarının çoğunu tek başlarına oynayarak geçirir. Çoğu otistik çocuk saatlerce bıkmadan su ve kum ile oynayabilir. Çamaşır makinasında dönen çamaşırları, seri hareketli nesneleri uzun bir süre bıkmadan seyreder. Oyuncak bir tren ile gerçek tren arasında bağ kuramaz. Trambolinde zıplama, sallanan bir oyuncak at üzerinde sallanma, kaydıraktan kayma gibi kendisine ilginç gelen ve sürekli tekrarlanan oyunları tercih eder.

Oyun becerisinin normal olarak yaşamın ilk iki yılında geliştiği, çocukların öncelikle nesneleri dokunarak tanıdığı, sonraları nesneleri amacına uygun kullanarak oynadıkları bilinmektedir. Otistik çocukların ise oyun becerisi, sembolik düşüncenin kazanıldığı duyu- motor döneme paralel gelişmemektedir.
İletişim ve hayal gücünden yoksun olduklarından diğer çocukların oyunlarına katılamaz fakat nesneleri döndürmekten keyif alırlar.

Oldukça yüksek zihinsel potansiyele sahip otistik çocuklar bile oyun ile ilgili sınırlı yeteneklere sahiptir.
En önemlisi de hayal gücünü kullanmaya yönelik oyunlardır.

Bu tip oyunlar büyük oranda zihinsel süreçlerin kullanılmasını gerçekleştirmekte ve çok az oyun materyali içermektedir.

Normal çocuklar oyun sırasında tüm duyularını ortaya koyarlar. Bazı nesneleri de sembolik olarak kullanırlar.
Sandalyelerden otobüsler, değnekten at, ters çevrilmiş masalardan gemiler, uzay araçları yapabilirler.
Oysa otistik çocuklara tüm bunlar tek tek anlatılıp öğretilmelidir.
Normal çocuklar % 100,
Zihinsel Engelli çocuklar % 83
Otistik çocuklar % 38′ den az bir oranda oyuncakla oynuyor.
Otistik çocuklar grup olarak yalnız bırakıldıklarında, kendi aralarında hiçbir sosyal iletişim davranışının olmadığı, ancak eğitimciyle sosyal davranışları artırabilmektedir.

7- OTİSTİK ÇOCUK İÇİN NELER YAPILMALI:
Sosyal becerilerinin geliştirilmesi sonucunda, onların yaşamlarının geri kalan kısmında birbiriyle olan etkileşimlerinin artabileceği ve böylece
hem aile, hem de toplum içine kendi rollerini yeterince yerine getirebilen bireyler olabileceği düşünülmektedir. Ekolali, normal çocukta 3 yaşından sonra kaybolur. Otistik çocukta ise 6 yaşında bile hala vardır. Dili kullanarak düşünemeyip yeni sözcük öğrendiğinde eskileri unutur. Olaylardaki neden sonuç ilişkisini anlamaz. Zamir ve edatı doğru ve yerinde kullanamazlar. Telaffuz güçlüğü çekip dikkat dağınıklığı yaşar.
Alıcı dilleri ifade edici dillerinden daha iyidir. Birkaç basamaklı sayıyı zihinden çarpıp bölerken 1’den 10’a kadar ezber sayamaz. Çok karmaşık bul-yapları mekanik olarak yapar. Zihinden uzun ve karışık işlemleri çok hızlı ve doğru yapar. Otobüs hareket saatleri, havaalanı uçuş programları, sayılar, ayrıntılar, görsel yetenekler, kendi kendine okuma yazma öğrenme, akıcı okuma, kısa sürede ezber yapar. İyi bir bellekleri vardır. Erken gelişmiş kavramsal veya görsel motor yetenekleri olanlar da vardır. Çok iyi çizim yetenekleri vardır. Genelde yetenekleri konuşma becerilerinden bağımsız, müzik, matematik ve bellekte tutma konularında yoğunlaşır.

Özbakımla ilgili becerilerin öğretilmesinde esas amaç; çocuğun bazı temel becerileri kazanabilmesidir. Bu becerileri kazanmış çocuk çevreden bağımsız olarak hareket ederken özgüvenini kazanmış olacaktır.
Çocuğun kendi davranışlarını kontrol edebilmeyi öğrenmesi çok önemlidir. İsteklerini yerine getirebilmek için her zaman başkalarına bağımlı olamayacağını ve kendisinin de sorumluluk alarak yapması gereken işler olduğunu öğrenmelidir.

Çocuğa temel becerileri kazanmasına yönelik sık deneme fırsatları verilirken kendi davranışını kontrol edebilmeyi öğrenmesi ile ilgili beklentiler çocuğun kapasitesinin üzerinde olmamalıdır.
Çocuğa karşı izlenen tutumda, ona karşı çıkmak yerine destekleyici olmak gerekmektedir. Ayrıca çocuğa öğretilecek beceriler, basitten karmaşığa doğru bir sıra izlemelidir.

Tuvalet eğitimi, giyinme, soyunma, beslenme, vücut temizliği öğretilmelidir.
Zamanla daha az yapılandırılmış ortamlarda müzikli oyunlar, sabun köpüğü üfleme, eşleştirme gibi basit kart oyunları, resim eşleştirme ve grup etkinliklerinden zevk alacak hale gelir.

Oyuncak bebek ve hayvanları kullanarak kendi kendine oynaması sağlanarak hayal kurma yeteneği geliştirilir.

Taklit etme becerisi geliştirilip oyuna dönüştürülerek normal günlük yaşantılar sunulmalıdır.
Çeşitli rolleri sembolize etmesi sağlanarak postacı, şarkıcı, otobüs şoförü, dansçı gibi kişilikleri taklit etmesi sağlanmalıdır.

Yaratıcı oyun becerilerinin kullanılması ile çaçukların bağımsız oyun oynama becerileri artar, böylece diğer çocuklarla grup içinde oynayabilme becerileri de geliştirilmiş olur.

Yaratıcı oyun becerisinin kazandırılması genelde aile ile olan ilişkilerin geliştirilmesi için de çok yararlıdır.
Ayrıca, belli nesne ya da hareketlere olan bağımlılık gibi olumsuz davranışlarda da belirgin azalma olur.
Bir problem davranışı yok etme veya azaltmada, öncelikle bir davranış için ortam- davranış- sonuç ilişkisine bakmak gerekir.

Dikkatli yapılan bir gözlem ile olumsuz davranışın nedeni ve nasıl engellenebileceğine yönelik bilgi toplamak mümkün olur.

Tüm çocuklar sürekli ilgi ya da dikkat çekmekten hoşlanır.
Battaniye, örtü, çeşitli oyuncaklar gibi güven veren nesnelere olan bağımlılık normal çocuklarda da yaygın olarak görülmektedir.

Genellikle çocuklar hasta, yorgun veya kaygılı olduklarında nesnelerin varlığı onlara rahatlık verirken, bu nesnelerin yokluluğunun yarattığı kaygı geçmemektedir.
Otistik çocukların nesnelere karşı bağımlılığı ise; onların aşırı tutucu ve ısrarcı davranışları ile çok ilgilidir.

8- OTİSTİK ÇOCUK İÇİN AİLENİN ÖNEMİ
Aile her çocuğun gelişiminde ve eğitiminde en etkili role sahip olan kurumdur. Özellikle, yaşamla ilgili bazı davranış kalıpları, sosyal etkileşimlerle ilgili bazı kural, rol, temel alışkanlıklar, günlük hayatta öğrenildiğine göre; aile, bu yeteneklerin temelinin atıldığı ilk yer olarak çok önemlidir. Çocuklarının fiziksel ve psikolojik yönden en iyi biçimde büyüme ve gelişmesine olanak sağlayıp, bu ortam içinde onlara en yakın kişiler olarak gerekli ilgi, sevgi ve desteği sağlamalıdır.

Her çocuk doğumdan sonraki büyüme ve gelişme dönemi içinde; fiziksel, zihinsel, dil, motor, sosyal ve duygusal gelişim yönünden bazı becerileri kazanabilmede ya da geliştirebilmede yetişkin desteğine ihtiyaç duyar. Ailenin çocuğu özürlü doğduğunda, içinde olduğu bu durumdan ötürü yaşadığı panik, gelecekte neler yapabileceğini bilememenin verdiği üzüntü, kaygı ya da korku onları olumsuz yönde etkiler. Çoğunlukla özürlü çocuğu olan aile yaşadığı problemi kendi sorunu olarak algılamaktadır.

Ailenin otizmi kabul etmesiyle birlikte; çocuğun günlük bakımı, toplum içine kaynaştırılması ya da eğitimi için gerekli koşulları sağlamak gibi bazı sorumlulukları üstlenmesi gerekir.


9- AİLELERDE GÖZLENEN DUYGUSAL PROBLEMLER

9.1. Birincil Tepkiler
9.1.1. Şok: Çocuğunun özürlü olduğunu öğrenen ailelerde
sıklıkla gözlenen ağlama, tepkisiz kalma ve kendini çaresiz hissetme durumudur.

9.1.2. Reddetme: Bazen çocuklarının özürlü olduğunu kabul etmeme davranışını gösterebilirler. Bir savunma mekanizması olan reddetme, bilinmeyene karşı duyulan korkudan kaynaklanır. Çocuğun gelecekte
yapabileceklerine yönelik duyulan endişeler, tedirginikler, alınması gereken sorumluluklar, “çocuğumuzun hali ne olacak?” sorusuna yetersiz kalan açıklamalar reddetme davranışının görülmesine neden olmaktadır.

9.1.3. Acı çekme ve depresyon: Genellikle aile özürlü çocuğa sahip olması sebebiyle hayal kırıklığına
uğrar. Bu durumda duyulan acı, gerçekten çok sevilen birinin kaybedilmesi karşısında duyulan acıya eştir.
Oysa, acı çekme de diğer duygular gibi son derece normal ve yaşanılması gereken bir duygudur. Bu duygunun yaşanılması ile, ailenin yıkılan hayallerinin o andaki gerçeklerin kabul edilebilmesiyle yeniden düzelebilmesi mümkün olur. Yani acı çekme, gerçeğin kabul edilmesini kolaylaştıran bir duygudur.

9.2. İkincil Tepkiler:
9.2.1. Suçluluk duyma: Her ailede yoğun olarak gözlenen genellikle acı çekmeyle birlikte gözlenmektedir. Çocuğundaki özüre kendisinin sebep olduğunu düşünmesinden kaynaklanır.
Bu düşünce içinde olmaları, onlara bir anlık rahatlama getirir. Çocuğuna yönelik bir şeyler yapabilme çabası; anne-babaların duydukları suçluluğu azaltmak ya da yok etmek istemelerinden kaynaklanır.

9.2.2. Kararsızlık: Bazı anne-babalarda duruma hemen uyum sağlama gözlenirken, bazılarında bu süreç daha uzundur.

9.2.3. Kızgınlık Duyma: Kızgınlık duyma, genellikle kabullenme sürecine geçebilmeyi engeller.

9.2.4. Utanma-Mahçup olma: Genellikle çocuğunun çevre tarafından alay konusu olacağı ya da özürlü olarak bilineceği endişesiyle utanma duygusu yaşar.

9.3. Üçüncül Tepkiler:

9.3.1. Pazarlık Etme Davranışı: Ailenin kabullenme sürecine ulaştığını gösteren aşamalardan biridir. Genellikle aile çocuğun eğitilebileceğini, normal yaşıtları gibi olabileceğini vurgulayan kişilere, bilimsel görüşlere ya da tanrıya olan inancına bağlı olarak geliştirir.

9.3.2. Uyum Sağlama ve Her Şeye Yeniden Başlama:
Uyum sağlama sürecine doğru gösterilen ilerleme; belirli bir zamanın geçmesini, kaygıların ve duygusal tepkilerin azalmış olmasını gerektirir. Kendi kendilerine yeterli olabileceklerini ve çocuklarıyla daha olumlu ilişkiler kurabileceklerini fark etmeleri, onların bu sürece ulaştıklarının bir belirtisidir.

10- ANNE-BABA VE EĞİTİMCİ İŞBİRLİĞİNİN ÖNEMİ
Bu işbirliğinde temel amaç; aile bireylerinin duygusal ve eğitimsel yönden desteklenmesi, program, planlama ve uygulamaya katılımlarının sağlanması, olumlu aile-çocuk etkileşim yollarının öğretilmesi ve ailenin çocuğunun özürünü bilerek, yeterli ve yetersiz olduğu yönlerini tanıyarak gerekli olan eğitimsel katkıları sağlayabilmesidir.

Özürlü çocuğa verilecek eğitimin etkili ve başarılı olması, ev ve okul gibi farklı ortamlardaki yaklaşım ve davranışlar arasındaki tutarlılıklarla yakından ilgilidir.

Evdeki deneyimler ve eğitsel program arasında bir köprü oluşturmalıdır. Ailelerin çocuklarının fiziksel, sosyal, duygusal ve zihinsel alanlarındaki gelişimlerini değerlendirebilmelerine yardımcı olunmalıdır.

11- Anne-babaların eğitime katılmaları ve çocuklarının eğitim programlarında aktif rol almaları sırasında benimsemeleri gereken birkaç özellik olduğu belirtilmektedir.

Bunlar;
• Ailelerin yapabildiklerinin en iyisini yaptıklarından emin olmaları,
• Özürlü çocukları bile olsa yaşamdan zevk almayı öğrenmeleri,
• Çocuklarına gereken özgürlüğü tanımaları,
• Suçluluk, kızgınlık ya da reddetme gibi olumsuz duygulardan arınmaları,
• Çocuğunun başarılarından herkese övgü ile bahsedebilmeleri ve gerçekten onun da bir şeyler yapabilmesinden gurur duyabilmeleri,
• Kendilerine ve çocuklarına gereken zamanı ayırabilmeleri ve çocuklarının istekleri kadar kendi isteklerini de önemseyerek her ikisi arasında denge kurabilmeleri,
• Uzman kişilerle her şeyi paylaşabilmeleri ve kendilerine destek olabileceklerine inanmaları,
• Çocuğu doğum günü, evlenme yıldönümü gibi etkinlikler içine sokarak onun da bu tür özel günlerde
yerinin olduğunu hissettirebilmeleridir.

12. ANNE-BABALAR NELER YAPABİLİRLER?
12.1. Çocuğu Eğitime Hazırlama
Anne-babaların durumu kabullenmelerinden ve çocuğu için gerekli eğitim şekline karar vermelerinden sonra çocuklarını eğitime hazırlamak önemlidir.

Çocuğu okula alıştırmak için; evde çocuğun odasına ya da uygun bir yere okulun ya da eğitimcisinin resminin asılması, okula giderken sevdiği oyuncağını ya da bağımlılık duyduğu bir nesneyi yanında götürmesine izin vermesi kendini güvende hissedebilmesi açısından yararlıdır.

12.2. Yapılabilecek Etkinliklerin Önemi
Bütün çocuklar değişik deneyimlerle çevrelerini öğrenmeye çalışırlar. Yani özürlü çocuk da araştırmaktan, keşfetmekten hoşlanır ve diğer çocuklar gibi evdeki günlük yaşamla ilgili etkinliklere katılmak ister.

Evde bulunan, kavanoz, tencere, kaşık gibi mutfak eşyaları; çorap, kazak gibi giysiler, eski dergiler ve diğer eşyalar eğitim için kullanılabilir. Çoraplar renklerine göre eşleştirme, kaşıklar sayı sayma, resimler adlandırma ya da öykü anlatma şeklinde değerlendirilebilir.Ayrıca çevrelerindeki kişiler tarafından uyarılmaya gereksinimleri vardır. Bunu sağlamanın en iyi ve basit yolu; çocukla birlikteyken sürekli konuşmak ve dinlemesine yardımcı olarak iletişim kurmasına destek olmaktır.

13. OTİZMİN ERKEN BELİRTİLERİ
Doğumdan 6. aya kadar
*Fiziksel görünüşü normaldir.
*Kolaylıkla huzursuzlanabilir.
*Nesneleri almak için uzanma davranışı göstermez.
*Mırıldanma ya da anlamsız ses çıkarma davranışları görülmez.
*Sosyal anlamda gülmesi azdır.
*Göz kontağı yoktur ya da azdır.
*Motor gelişimi normal görünür.

6 – 12 Ay
*Kucaklama hareketi yapmaz.
*Anne-babaya karşı ilgisizdir.
*Basit sosyal oyunları oynayamaz.
*Sözcük kullanımı yoktur.
*Oyuncak bebeklerle ilgilenmez.
*Ellerine ya da avuç içine bakarak heyecanlanabilir.
*Motor gelişimi gecikmiştir.
*Katı yiyecekleri çiğneyemez.

24 – 36 Ay
*Gelişiminde bazı ilerlemeler görülse dahi, kişiler arası ilişkileri ve
ilgileri kısıtlıdır.
*İnsanları “araç” olarak kullanır.
*Göz kontağı sınırlıdır.
*Nesnelerle alakası yalama ya da koklama şeklindedir.
*Kucaklama hareketi yapmaz.
*Anne-babaya karşı ilgisizdir.

48 – 54 Ay
*Genellikle konuşmada ekolali gözlenir.
*Monoton-fısıltı ya da bağırarak konuşma gibi değişik konuşma özelliği vardır.
*Günlük rutinin değişmesinden rahatsız olabilir.
*Göz kontağı halen sınırlıdır.
*Çevredeki kişi ve olaylara ilgisi sınırlıdır.
*Öfke nöbetleri ve saldırganlık davranışları görülür.
*Kendisine zarar verici, kendi kendini uyaran davranışları vardır.

14. SONUÇ:
Aileler; çocuklarının fiziksel ve psikolojik yönden en iyi şekilde büyüme ve gelişmesine olanak sağlayacak olan ortamı hazırlamalı ve bu ortam içinde onlara en yakın kişiler olarak gerekli ilgi, sevgi ve desteği sağlamalıdırlar. Otistik çocuğu büyütmek, çocuk ve aile arasında tercih yapılması şeklinde düşünülmemelidir.

Evde yapılan etkinliklerde, özürlü çocuk zamanla tek başına hareket edebilir hale gelip istek ve gereksinimini
tek başına karşılayabilmelidir. Bağımsız olma, çocuğun kendine güven duymasına ve diğer insanlarla birlikte yaşayabilme becerisi kazandığını hissetmesin sağlar.

Başarısının her zaman övülmesi, bir sonraki adımın daha istekle yapılmasını sağlayacaktır. Ancak övgülerin gerçek durumlar için kullanılması çok önemlidir. Bu, çocuğun kendisinden beklenileni doğru olarak yaptığını anlayabilmesine yardımcı olur.

Kaynaklar:
1- DARICA, Nilüfer Otizm ve Otistik Çocuklar

Hazırlayan:

UTEYKİF Ankara temsilcisi
Alisa Çiçek Akyol
haberlerankara.com



Reaksiyon Göster
  • 0
    alk_
    Alkış
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
  • 0
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    _z_c_
    Üzücü
  • 0
    _a_rd_m
    Şaşırdım
  • 0
    k_zd_m
    Kızdım
Paylaş
İlginizi Çekebilir